ÖZET
Sonuç:
Ebeveyn ortak iş birliği ebeveynlerin stres ve depresif duygu durumlarını pozitif yönde etkileyebilirken, kaygı ile ilişkisizdir. Önceki araştırmalarda saptandığı gibi anne-babalar farklı psikolojik zorlukları birlikte deneyimlerken birbirlerine destek olmaları fayda sağlayabilmektedir. Karantina sürecinde ebeveynlerin semptomlarında eğitim ve yaş gibi demografik değişkenler de rol oynayabilir. Gelecekteki çalışmaların ebeveynlerdeki COVID-19 sürecindeki semptom değişimlerini dikkate alarak, boylamsal olarak incelemesi önem taşımaktadır. Bu doğrultuda, ebeveynlere yönelik psikolojik destek programları dizayn edilebilir.
Bulgular:
Anne-babaların büyük bölümü evde kalmakta (n=157) ve çalışmaktadır (n=162). Hiyerarşik regresyonda, stresi ebeveyn ortak iş birliği (β=-0,19, p<0,05) yordamaktadır. Kaygı ise kadınlarda (β=-0,17, p<0,05) ve eğitim düzeyi (β=-0,16, p<0,05) daha düşük gruplarda görülmektedir. Yaş (β=-0,20, p<0,01), eşin evde bulunması (β=0,12, p=0,06) ve ortak-ebeveynlik (β=-0,22, p<0,01) depresyonu yordamaktadır.
Gereç ve Yöntem:
Araştırmaya 24-67 yaşında (Ortyaş=44,49 standart sapma=9,11) aynı evde en az 1 çocuğuyla yaşayan 247 anne-baba (Nbaba=69), çevrimiçi olarak sunulan demografik form, Ortak-ebeveyn İş Birliği Ölçeği, Depresyon-Kaygı-Stres Skalası-21’ini doldurarak katılmıştır. Araştırmada kesitsel ve erişilebilir örneklem kullanılmıştır.
Amaç:
Koronavirüs hastalığı-2019’a (COVID-19) ilişkin sınırlı sayıda araştırma yayınlanmış olsa da, öncül sonuçlar, pandemideki zorlukların ve çevresel koşulların anne-babaların stres düzeyleriyle ilişkili olduğunu göstermektedir. Ülkemizde de COVID-19’un ailelerdeki etkilerinin incelenmesi önemlidir. Bu doğrultuda, araştırmamız, karantina döneminde ebeveyn depresyon, kaygı ve stresini yordayan ailesel ve çevresel faktörleri incelemeyi amaçlamıştır.
Giriş
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ)1, 30 Ocak 2020 bildirisinde Koronavirüs hastalığı-2019 (COVID-19) salgınının uluslararası pandemi olarak ilan edilmesiyle, tüm dünyanın kaderinin değiştiği bir sürece girilmiştir. Türkiye’de 10 Mart 2020’de görülen ilk COVID-19 olgusuyla, çeşitli önlemler alınmıştır (örneğin; eğitime ara verilmesi, 65 yaş ve üstüne yönelik sokağa çıkma yasağı ve aralıklı olarak tüm ülkede sokağa çıkma yasakları).2 Ayrıca okulların ve üniversitelerin kapatılmasıyla çevrimiçi eğitime geçilmesi, birçok iş yerinde evden çalışma sisteminin benimsenmesi, toplumun birçok kesiminin gönüllü karantinada bulunması da önlemler arasına eklenebilir. Yaşam koşullarındaki bu değişimler ekonomiye de yansımaktadır. Aygün ve ark.’nın3 çalışmasında katılımcıların %30’unun gelirinde düşüş, hanelerde borçlanma oranında %42,7 artış görülmektedir. Ayrıca katılımcıların %70’inde geçim zorluğu tespit edilmiştir. Tüm bunlara ek olarak, anne-babaların sorumluluklarındaki çeşitlilik ve yük de artmıştır.
Gönüllü ve/veya zorunlu karantinada geçirilen süre, evden çalışma uygulaması, çocukların çevrimiçi eğitim süreçlerini yönetme, küçük yaştaki çocukların bakımı ve bakımla ilgili destek hizmetlerinden (örneğin; kreş, anaokulu, bakıcı vb.) faydalanamamak, aileleri zorlayabilecek koşullar arasındadır. Bunlara ek olarak şehir dışında veya yatılı okullardaki çocukların eve dönmesi de ailelerdeki yaşam alanının sınırlanmasına yol açabilmektedir. Paralel olarak COVID-19 ile ilgili stres kaynakları da ebeveynlerin stres düzeylerini artırmaktadır.4 Bu sıralanan zorluklar ebeveynlerin halihazırda var olan psikolojik sorunlarının artmasına ya da çeşitli semptomların ortaya çıkmasına neden olabilir. Nitekim, ebeveynlerin bu tür zorlanmalarıyla psikolojik sorunları arasında pozitif bir ilişki gösterilmiştir.5 Ancak önceki salgınlara ilişkin araştırmalarda6,7 ruh sağlığı değişkenleri ağırlıklı olarak sağlık çalışanlarında incelenmiş ve COVID-19 koşullarının ebeveynleri nasıl etkileyeceği tam olarak irdelenmemiştir.
Yine de önceki salgınlara paralel olarak araştırmalar6,7, COVID-19 sürecinde kişilerin kaygı, umutsuzluk ve depresif ruh hali içinde olabileceklerini, izolasyon, hareketlilikteki sınırlanma, sosyal ve ekonomik zorlukların da ruh sağlığını olumsuz etkileyebileceğini vurgulamaktadır.8,9 Örneğin; COVID-19 ile benzer karantina sürecinin kişilerde depresyon, stres ve travma sonrası stres belirtileri gibi bazı psikolojik problemlerle ilişkili olduğu görülmektedir.10 Bu kapsamda UNICEF11 tarafından yapılan çalışmalarda ve ailelere yönelik önerilerde, COVID-19 döneminde yaşanan zorlukların, ailesel ve çevresel faktörlerle farklılaşabileceğine ve ebeveynlerin stres düzeyleri ile ilişkili olabileceğine dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda, ülkemizde, anne-babaların stres, depresyon ve kaygı gibi olası psikolojik sorunlarını şekillendirebilecek etmenlerin (örneğin; yaş, sosyo-ekonomik düzey, ortak ebeveynlik) incelenmesi önemlidir.
Sosyo-ekonomik değişkenler arasında yer alan ebeveynin yaşı12,13 ile eğitim ve ekonomik düzeyi ebeveynlerin ve çocukların ruh sağlıkları üzerinde etkilidir.14-17 Örneğin, ebeveynin olgun yaşı ile çocukla kurduğu olumlu ilişki, kendi ruh sağlığı açısından bir avantaj olarak karşımıza çıkmaktadır.12,15 Aynı zamanda düşük eğitim ve gelir düzeyinin psikolojik semptomları olumsuz etkileyebileceği18 düşünüldüğünde, COVID-19 döneminin ebeveynlerin ruh sağlığı için risk oluşturabileceği söylenebilir. Yalnız, ebeveynlerin birbirlerine sağladıkları destek ve ortak ebeveynlik19 bu noktada koruyucu rol oynayabilir.
Ortak ebeveynlik, “ebeveynlerin ve/veya ebeveynlik rolünü üstlenmiş kişilerin ebeveynlik rolü çerçevesinde birbirleri ile etkileşimleri”20 olarak tanımlanmaktadır. Bu tanıma bağlı olarak, anne-babaların ebeveynlikle ilgili sorumlulukları paylaşması ve iş birliği içinde olması bireysel, ilişkisel ve aile işlevselliği için önemlidir.21 Whiteside ve Becker22 tarafından yapılan bir araştırmada, ortak ebeveynlik ilişkisinin ebeveynlerin ruh sağlığını (özellikle annelerdeki depresyonu) pozitif yönde etkilediği vurgulanmıştır. Williams23 tarafından yapılan boylamsal bir araştırmada ise ebeveynlerdeki depresyonun hem anne hem babadaki ortak ebeveynlik anlayışındaki eksiklik ile pozitif ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu kapsamda, ortak ebeveyn iş birliği, aile yaşamındaki ebeveynlerin sorumluluklarının görece artması ve değişmesine neden olan COVID-19 karantina döneminde, anne-babaların ruh sağlıklarını destekleyebilir. Geleneksel cinsiyet rollerinin etkisinin görüldüğü ülkemizde24,25, kadınların yükünün artabileceği ve olumsuz psikolojik süreçlerden geçebilecekleri de öngörülebilir.
İçinden geçtiğimiz COVID-19 süreciyle ilgili araştırmalar oldukça yeni ve ülkemizde sınırlıdır.26-28 Özellikle karantina sürecinin aile yaşantısına, ebeveyn ruh sağlığına etkilerini inceleyen araştırmalar alanyazında yeni yer bulmaktadır.29 Bu doğrultuda, COVID-19 kapsamında ailesel ve çevresel faktörlerin incelenmesi ve daha iyi anlaşılması, hem çocukların hem de ebeveynlerin ruh sağlıklarının korunması ve iyileştirilmesi için önemlidir. Ek olarak, önleyici müdahale programlarının geliştirilmesi için de temel hazırlayacaktır.30,31 Buradan hareketle, araştırmanın amacı, ülkemizde gönüllü ve zorunlu karantina uygulandığı dönemde ebeveynlerdeki stres, kaygı ve depresyonu etkileyen bireysel ve ailesel etmenleri incelemektir. Araştırma yaş, cinsiyet, eğitim ve gelir durumu gibi demografik faktörlerin, karantina sürecindeki ebeveynlerin stres, depresyon ve kaygı düzeyleriyle nasıl ilişkili olduğuna odaklanmaktadır. Ailesel faktörler arasında yer alan eşin evde bulunması ve ortak ebeveynliğin, ebeveynlerin karantina sürecinde yaşadıkları stres, kaygı ve depresyonla negatif yönde ilişki göstereceği düşünülmektedir.
Gereç ve Yöntem
Örneklem
Araştırmanın örneklemi evde en az 1 çocuğuyla birlikte yaşayan 24-67 yaş aralığındaki 247 anne-babadan [Ortyaş=44,48; standart sapma (SS)=9,10] oluşmaktadır (Nbaba=69). Katılımcıların en az 1 en çok 4 çocuğu bulunmaktadır (Ort=1,7; SS=0,68). Ebeveynlerin %49’u evde iki çocukla (n=110), %44’ü tek çocukla (n=121) ve %7’si 2’den fazla çocukla (n=16) yaşamaktadır. Anne-babalar en az 5 yıl en fazla 24 yıl eğitim almışlardır (Ort=14,68; SS=3,3). Ebeveynlerden %86’sı evli (n=212), %8’i ise çocuğuna/çocuklarına tek başına bakmaktadır (n=21). Geriye kalan %6’sı ise boşanmış yeniden evlenmiş, farklı nesilleri barındıran aile tipi ile bu seçeneklerden dışındaki bir aile tipini rapor etmiştir (n=14). Ebeveynlerden sadece %8’i daha öncesinde psikolojik bir sorunu olduğunu belirtmiştir (n=21). Ebeveynlerden %34’ünün tam zamanlı bir işi bulunmamaktadır ve bu kişilerin 13’ü kadındır.
Yöntem
Çalışma Özyeğin Üniversitesi Etik Kurulu (onay no: 2020/05/03) ve Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmıştır. Araştırmaya dair bilgileri içeren çağrı sosyal medya ve WhatsApp gruplarından duyurulmuştur. Ayrıca psikoloji lisans öğrencilerinin çevrelerine iletmeleriyle katılımcılara ulaşılmıştır. Veri toplama aşaması ülkemizde en sık şekilde karantina uygulanan Mayıs 2020’de gerçekleştirilmiştir. Ebeveynler, araştırmaya dair bilgilendirme formunu okuduktan sonra, çalışmaya gönüllü katıldıklarına ilişkin onamlarını yazılı olarak çevrimiçi anket sistemi üzerinden vermişlerdir. Araştırmaya katılım için ebeveynin en az bir çocuğunun olması ve çocuğuyla birlikte yaşaması koşulu aranmıştır. Özellikle babalara ulaşmanın kolay olmayacağı önceki araştırmalarda vurgulandığı için32, ebeveynlerin birlikte veya birbirleriyle evli olma şartı aranmamıştır. Ebeveynler uluslararası COVID-19 ve ebeveyn tükenmişliği araştırması anketi ve ek ölçekleri çevrimiçi olarak doldurmuşlardır.
Veri Toplama Araçları
Demografik form: Anne-babaların kendilerine ve çocuklarına ait yaş, cinsiyet, eğitim durumu, gelir durumu, kaç kişi ile birlikte yaşadıkları, çalışma durumu, ev koşullarına dair sorular formda yer almaktadır.
Ortak-ebeveyn iş birliği: Ortak-ebeveyn iş birliği ölçeği33 iş birliği, çatışma ve üçgenleme alt ölçeklerinden oluşmaktadır. İş birliği alt ölçeği, anne-babaların çocuklarını yetiştirirken ebeveynlik sorumluluklarının paylaşılmasındaki iş birliklerini ölçmektedir (örneğin; "eşim ve ben çocuğumuzun isteklerini yerine getirmekte hemfikiriz"; "eşim, çocuğumuz ile ilgili önemli durumlar hakkında beni bilgilendirir"). Anket beşli Likert tip ölçekte 0 (tamamen doğru) ile 5 (tamamen yanlış) arası puanlama kullanılarak cevaplandırılmaktadır. Ölçeğin Cronbach alfa güvenilirlik kat sayısı anneler için 0,76 ve 0,86, babalar için 0,79 ve 0,88 olarak bulunmuştur. Araştırmamızda ise 0,90’dır. Varimax rotasyonla yapılan faktör analizde maddeler tek bir komponent altında toplanmış ve yamaç grafiğinde tek faktör oluşturdukları görülmüştür. Maddelerin birbirleriyle korelasyonları 0,83 ile 0,65 arasında değişmektedir.
Depresyon-anksiyete-stres ölçeği-kısa form: Lovibond ve Lovibond34 tarafından geliştirilen 40 maddelik ölçeğin 21 maddelik kısa versiyonu kullanılmıştır. Ölçek 0 (bana hiç uygun değil) ve 3 (bana tamamen uygun) şeklinde dörtlü Likert tipi derecelendirmeye sahiptir. Üç alt ölçeğin Cronbach alfa güvenilirlik katsayıları ise şöyledir: Stres (0,91), depresyon (0,94) ve kaygı (0,87). Ölçeğin Türkçe geçerlilik ve güvenirlik çalışması Sariçam35 tarafından yapılmıştır. Ölçeğin Türkçe versiyonunun Cronbach alfa değerleri şu şekildedir: Stres (0,81), depresyon (0,87) ve kaygı (0,85). Araştırmamızda ise stres (0,90), depresyon (0,88) ve kaygı için alfa değerleri daha yüksek düzeydedir (0,89).
İstatistiksel Analiz
Çalışmanın temel istatiksel analizi öncesi, analizler için gerekli sayıltıların yerine getirilmesi amacıyla SPSS 2536 programı ile sürekli değişkenlere ait ölçeklerin kayıp değerleri, normallik ve uç değerleri Tabachnick ve Fidel’e37 göre kontrol edilmiştir. Daha sonra, karantinayla ilişkili sorular, demografik özellikler, anne-babaların ortak iş birlikleri ile stres, kaygı ve depresyon belirtileri arasındaki ilişki Pearson korelasyon katsayılarıyla incelenmiş ve ilişkili değişkenler hiyerarşik regresyon analizinde sınanmıştır.
Bulgular
Betimleyici İstatistikler
Çalışmanın örneklemi, yaşları 24-67 arasında değişen 178 anne ve 69 babadan oluşmaktadır. Katılımcıların çoğunluğu (n=157) karantinada bulunmakta olup eşlerin çoğunluğu (n=140) evdedir. Ebeveynlerin %29’u işlerinin evden yapılamayacağını (n=73), %22’si iş yükünün azaldığını (n=55), %13’ü iş yükünün değişmediğini (n=31), %5’i iş yükünün arttığını (n=12) ve %31’i şu anda işsiz olduğunu (n=76) belirtmiştir. Katılımcıların demografik bilgilerine ilişkin değerler Tablo 1’de sunulmaktadır.
Çalışma kapsamında belirlenen değişkenlerin korelasyon değerleri Tablo 2’de sunulmuştur. Bu tabloya göre depresyon (Ort=3,29; SS=3,46), stres (Ort=4,93; SS=4,01) ve kaygı (Ort=2,39; SS=3,26) pozitif ilişkilidir. Stres ve kaygı da pozitif yönde ilişkilidir. Cinsiyet dikkate alındığında korelasyon analizinde kadın olmanın stres ve kaygı skorlarıyla ilişkili olduğu tespit edilirken, depresyonda cinsiyet farkı görülmemektedir. Kaygı ve eğitim düzeyi, yaş ve depresyon negatif ilişkilidir. Karantinada evde kalma ile depresyon arasında pozitif ilişki ve eşin evde çalışıyor olması negatif ilişkilidir. Ortak-ebeveyn iş birliği hem stres hem de kaygıyla negatif ilişkilidir.
Hiyerarşik Regresyon Analizi
Hiyerarşik regresyon analiz sonucuna göre COVID-19 sonrası stres düzeyini (Bknz. Tablo 3), cinsiyetin etkisi kontrol edildiğinde ebeveyn ortak iş birliği yordamaktadır. Tablo 4’te görüldüğü gibi kişilerin eğitim düzeyi ve cinsiyeti COVID-19 sonrası kaygıyı yordamaktadır. Ancak ortak ebeveyn iş birliğinin yordayıcı etkisi görülmemektedir. Cinsiyet ve eğitim düzeyinin kaygı üzerinde etkisi görülmektedir (Bknz. Tablo 5). Yaş ve ortak ebeveynlik arttıkça depresyonun azaldığı görülmektedir. Ancak eşin evde olması marjinal olarak depresyonu yordamaktadır.
Tartışma
Araştırma bulguları COVID-19 sürecinde ebeveynlerde görülen üç psikolojik semptom yani stres, depresyon ve kaygı için demografik değişkenlerin önemli olabileceğini ancak semptomlarla ilişkilerinin farklılaşabileceğini göstermektedir. Kadın olmak ve düşük eğitim düzeyi kaygıyı pozitif yönde yordamaktadır. Ancak depresyonda etkili olan demografik değişken yaştır. Yaşça olgun anne-babalar daha az depresif yakınma bildirmektedir. Ortak ebeveynlik ve evde eşle birlikte bulunma dikkate alındığında ise, bu faktörlerin ebeveynlerin depresyon düzeylerini negatif yönde yordadığı görülmüştür. Bu faktörlerin koruyucu rol oynayabileceği düşünülebilir. Ek olarak, COVID-19 dönemindeki stresi negatif yönde yordayan tek faktör ortak ebeveyn iş birliğidir.
Alanyazın incelendiğinde, kadınların erkeklere oranla daha çok psikolojik semptom38,39 ve kaygı rapor ettiği görülmektedir.40-43 Bu fark belirli psikolojik sorunlarda (örneğin, madde kullanımı44) ve kaygı uyandıran belirli sağlık sorunları (örneğin, diş tedavisi kaygısı45) dışında değişmemektedir. Kadınlar hem genel olarak hem de karşılaşılan sağlık sorunları karşısında erkeklere göre daha fazla kaygı ve kaygıya yatkınlık göstermektedirler.46,47 COVID-19’un da kişilerde kaygı uyandırabilecek bir sağlık riski olarak değerlendirilmesi tartışma götürmez bir gerçektir. Bu çerçevede, listelenen bulgulara paralel olarak COVID-19 karantina döneminde anneler, babalara oranla daha yoğun kaygı belirtmiş olabilirler. Bu etki, eşle bir arada olma ya da ortak ebeveynlik değişkenleri analize dâhil edildiğinde de değişmemiştir.
Kaygıyı yordayan diğer bir demografik özellik ise düşük eğitim düzeyidir. Hem epidemiyoloji, hem de takipli çalışmalarda, düşük eğitim düzeyi kaygı semptomları için bir risk faktörüdür.41,48 Benzer şekilde, sağlık sorunları veya tehdidi altındaki kişilerde de yüksek eğitim, psikolojik sorunlara karşı koruyucu rol oynayabilmektedir.49,50 Ayrıca, eğitim düzeyi kişilerde diğer demografik değişkenleri de etkileyebildiği için psikolojik sorunlar açısından öncü bir faktör olarak değerlendirilmektedir.51 Boylamsal bir araştırma, eğitimin koruyucu etkisini yıllar içinde sürdürdüğünü göstermektedir.52 Eğitim düzeyi, kişinin sorunlara karşı etkili baş etme mekanizmaları geliştirmesinde, etkin çözümler üretebilmesinde rol oynayabilir. Buna paralel olarak, COVID-19 sürecinde yüksek eğitim düzeyi, kişinin bilgiye erişimini, değerlendirme yapabilmesini ve bunları hayatına entegre edebilme becerilerini olumlu yönde şekillendirerek, kaygıya karşı koruyucu olabilir. Bu doğrultuda ebeveynlerin eğitimli olmaları yaşadıkları olumsuz koşulları, kaygı yaşamadan atlatmalarına yol açabilir. Düşük eğitim düzeyi ise COVID-19 karantina döneminde bir risk faktörü oluşturabilir. Ebeveynler bu dönemde sadece kaygı değil aynı zamanda evde uzun süre kapalı kalmaktan ve artan sorumlulukların yükünden depresif belirtiler gösterebilirler.
Araştırmamızda anne-babaların depresif duygu durumuyla ilişkili faktörler yaş, eşin evde bulunması ve ortak ebeveyn iş birliğidir. Genel olarak olgun yaştaki bireylerin53,54 ve ebeveynlerin55, gençlere kıyasla daha az depresyon rapor ettikleri saptanmıştır. Hatta yaşla beraber depresyonda bir düşüş eğrisi de kaydedilmektedir.56 COVID-19 sürecinde ebeveynlerde görülen depresif duygu durumu, genç ebeveynlerde daha yaygın olabilir ve yalnız hissetmek depresif duygu durumunu kötüleştirebilir.39 Araştırma bulgularına dayanarak, ebeveynlikte kendini yalnız hissetmek COVID-19 pandemi sürecinde ve özellikle karantinada bir olumsuzluk olarak ebeveynler tarafından deneyimlenebilir. Eşlerin birliktelikleri ve ortak ebeveynlik ise depresyonla negatif ilişki göstererek, depresif duygu durumunun azalmasında etkili olabilir.
Alanyazında ortak ebeveynlik ve ebeveyn ruh sağlığını inceleyen sınırlı sayıda araştırma ile COVID-19’a ilişkin bulgularımız paralellik göstermektedir.22,57 Ortak ebeveynliğin depresyon üzerindeki azaltıcı etkisi boylamsal araştırmalarda23 ve müdahale19 çalışmalarında vurgulanmıştır. Benzer şekilde, çalışmamızda COVID-19 karantina sürecinde ebeveynlerin hem evde bir arada olmalarının hem de ebeveynlik iş birliği göstermelerinin depresyon için koruyucu olabileceğini ortaya koymaktadır. Ek olarak, ortak ebeveynlik iş birliğinin, olası pozitif etkisi depresyonla sınırlı değildir. Ortak ebeveynlik karantina döneminde ebeveynlerin stres düzeyleriyle de negatif ilişkilidir.
Pek çok farklı araştırma, ebeveynlikte yaşanan ve bir sağlık sorunuyla baş etmeye çalışılan durumlarda ortaya çıkan stresin, eşin desteğiyle azalabildiğini göstermektedir.58,59 Diğer yandan çatışma ve şiddetin olduğu beraberliklerde, anne-babalar daha çok stres yaşayıp, deneyimledikleri olumsuzlukları ebeveynliklerine yansıtabilmektedirler.60,61 COVID-19 sürecinde DSÖ’nün62 önemle altını çizdiği risklerden birisi ev içi şiddetin artabileceği ve buna bağlı farklı sorunların ortaya çıkabileceğidir. Ülkemizde kadına karşı hakim olan olumsuz ve şiddet içerikli davranışların yoğunluğu düşünüldüğünde bulgularımızın önemi daha belirgin hale gelmektedir. Bulgularımız ortak ebeveynlik anlayışının ebeveynlerin karantinadayken yaşadıkları strese karşı etkili olabileceğini göstermektedir. Ayrıca eşten alınan desteğin ve kurulan olumlu ilişkinin önemini vurgulamaktadır.
Sonuç
COVID-19 pandemisi ebeveynlerin ve ailelerin yaşantılarında baş gösteren olumsuz etkileriyle psikolojik semptomları etkileyebilir. Bu etkilerin kısa ve uzun vadedeki örüntüsü hakkında henüz yeterli bilgi bulunmasa da COVID-19’un psikolojik sorunların tetiklenmesinde ve/veya kötüleşmesinde rol oynaması kaçınılmazdır. Bu noktada, araştırma bulgularımız ebeveynlerde görülen kaygı için cinsiyet ve eğitim düzeyi gibi demografik değişkenlerin önemli olabileceğine işaret ederken, depresyon ve stres için ortak ebeveynlikte iş birliğinin önemini gösterebilir.
Pandemi, önümüzdeki dönemde yeni ataklarla tekrar karşımıza çıkarak karantina gibi ciddi önlemlerin alınmasına neden olabilir. Bu süreçte, Türkiye’de bireylere, sağlık çalışanlarına ve çocuklara yönelik bilgilendirme ve tavsiyeler farklı kurum ve kuruluşlar tarafından sunulmaktadır. Ancak ebeveynlerin ve ailelerin yaşadıkları sorunlar, bu sorunların psikolojik sonuçları, ruh sağlıklarına ilişkin olası risk ve koruyucu faktörlere yönelik araştırmalar, öneriler ve müdahale programları henüz yaygınlaşmamıştır. Önümüzdeki aylarda ve yıllarda COVID-19 sürecinde karantinada kalma ve ebeveynlerin hayatlarındaki değişimlere bağlı yaşadıkları zorlanmalar, psikolojik sorunları artırabilir. Bu doğrultuda, karantina sürecinin kısa ve uzun vadeli etkilerini incelemek, ebeveynlerin güçlü ve zayıf yönlerini tespit etmek, semptom gelişimi veya tetiklenmesini engelleyecek müdahale programlarının geliştirilmesine katkı sağlayacaktır. Araştırmamız bu anlamda ilklerden biri olarak demografik değişkenlerin, eşlerin birlikteliği ve ortak ebeveynlik iş birliğinin psikolojik semptomları farklı şekillerde yordayabildiklerini ortaya koyarak yol gösterici olmuştur. Ancak, çalışmada altı çizilmesi gereken kısıtlamalar da bulunmaktadır.
Araştırmada kolaylıkla bulunabilme ve kartopu yöntemiyle erişilen örnekleme yer verilmiştir. Ayrıca çalışmanın kesitsel olması ilişkilerde nedensellik kurmayı ve çalışmanın genellenebilirliğini kısıtlamaktadır. Bu nedenle gelecekteki çalışmaların, seçkisiz örneklemden ve boylamsal yöntem ile karantina sürecinin uzun süren etkilerini araştırması önemlidir.
Bilgilendirme: Araştırma 1. Uluslararası Bebek Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Kongresi’nde 22.08.2020 tarihinde sözlü bildiri olarak sunulmuştur.